Yıl sonu Spotify raporları Avrupa bazında grafik olarak sunuldu. Bu veriler, sadece “En çok kim dinlendi?” sorusunu değil, aynı zamanda “Müzikal çeşitlilik nerede duruyor?” ve “Küresel trendlere ne kadar entegretyiz” gibi temel soruları da gündeme getiriyor.
Paylaşılan iki grafiğin ilkinde Avrupa ülkelerindeki Top 1 listesine en çok giren şarkıların tür dağılımı yer alıyor. Tabloya baktığımızda, kıtanın büyük bir bölümünde pop ve hip hop/rap’in birincilik için mücadele ettiğini görüyoruz. Ancak asıl çarpıcı olan, bazı ülkelerin kendi müzikal kimlikleriyle zirveye oynaması.
Yunanistan’da neredeyse tamamen Laiko adı verilen folk-pop türünün hegemonyası altında olması, yerel müziğin gücünü kanıtlıyor.
İsviçre’de ise bir şarkının tam 28 hafta boyunca alternatif/indie türünde zirvede kalması, müzikal derinliğin ve kalıcı üretimin hâlâ mümkün olduğunu gösteren bir rekor.
Bu veriler, “Hızlı tüketim mi, kalıcı değer mi” tartışmamızın Avrupa’da da var olduğunu, ancak bazı pazarların kalıcı ve yerel sound’a yatırım yaptığını ortaya koyuyor.
İkinci grafik, Türkiye’nin de yer aldığı büyük pazarlardaki haftalık en çok dinlenen şarkının türünü aylık bazda inceliyor. Bu tablo, Türkiye’nin müzikal nabzının ne kadar hızlı attığını ve sürekli değiştiğini gözler önüne seriyor.
Türkiye’de yıl boyunca zirvede ya hip hop/rap ya da pop türleri yer almış. Özellikle rap/hip hop’un yılın büyük bir bölümünde zirveyi ele geçirmesi, “Yılın Özeti” raporunda gördüğümüz BLOK3 ve diğer rap/trap sanatçılarının hakimiyetini aylık bazda da doğruluyor.
Bu tür, gençliğin anlık enerjisini ve dijital tüketim alışkanlığını en iyi yansıtan alan. Ancak pop’un da haftalık zirvelerdeki sürekli varlığı, bizim için iki türün arasındaki “sessiz rekabeti” gösteriyor. Bu rekabet, müziğin hızlı değişen trendlerine ayak uydurma zorunluluğunu da beraberinde getiriyor.
Spotify Türkiye’nin 2025 verileri, yerli müziğe olan bağlılığı bir kez daha kanıtladı. En çok dinlenen isimlerde ve şarkılarda yerlilerin ezici üstünlüğü var.
Ancak listenin zirvesinde yer alan isimlere yakından baktığımızda, trendin sadece nicelikten ibaret olmadığını görüyoruz. Zirvenin yeni sahibi BLOK3 ve en çok dinlenen şarkı “Sevmeyi Denemedin”, bize tek bir şeyi işaret ediyor: Genç kitle artık anlık ve sosyal medyayla entegre müziği tercih ediyor. İlk 10’da da BLOK3’ün toplam 4 şarkısı bulunuyor.
Listenin ilk 5’inde yer alan BLOK3, Ati242, Era7capone, Lvbel C5 modern Türkçe rap, drill ve hip-hop’ın yükselişinin işareti. Her ne kadar, yıl ortasında Uzi’nin “Bot basan isimler var” diyerek sahte dinlemeleri işaret etmesi, türdeşlerini topun ağzına atması zihinlerden silinmese de bu veriler şirketten geldiği için “inanarak” ilerliyoruz.
Bu isimler, 18-34 yaş arasındaki Z ve genç Y kuşağının duygusal ve sosyal ritmini yakalamışa benziyor.
Üretimleri, büyük prodüksiyonlar yerine, genellikle daha sade ve direkt bir dille gençlerin aradığı “cool” ve “isyan” damarını besliyor. Listenin geri kalanında yer alan Semicenk, Dedublüman, Manifest gibi isimler ise bu keskin dönüşüme rağmen popun ve arabeskin hâlâ güçlü birer sığınak olduğunu gösteriyor.
Listede yer alan Sezen Aksu, Gülşen, Yalın, Hande Yener, Ebru Gündeş, Simge ve Sertab Erener ise popun kaliteli formunun hâlâ çalıştığının göstergesi
Ancak beni asıl düşündüren, listenin üst sıralarında eski, köklü seslerin azlığı. Müzikte bir zamanlar kalite, derinlik ve uzun soluklu prodüksiyon önemliyken, Spotify verileri bize artık “frekansın” ve “içeriğin devamlılığının” kazandığını fısıldıyor.
Müzik dinleme platformu Deezer’ın araştırmasına ABD, Kanada, Brezilya, Birleşik Krallık, Fransa, Hollanda, Almanya ve Japonya’dan kişiler katıldı. Her bir dinleyiciye 3 şarkı dinletildi ve “Hangisi yapay zekâ ürünü?” diye soruldu. Katılımcıların yüzde 97’si dinledikleri üç şarkıdan hangisinin yapay zekâ ile üretildiğini ayırt edemedi. Üstelik sonuç çoğu katılımcıda bu durum rahatsızlık yarattı. Dinleyicinin yarısından fazlası, “İnsan mı, makine mi?” sorusuna cevap verememekten huzursuz oldu.
İşin duygusal tarafında başka bir tablo daha var. Dinleyicilerin yüzde 73’ü yapay zekâ ile üretilmiş şarkıların mutlaka belirtilmesi gerektiğini savunuyor. Yüzde 51’lik bölümü, yapay zekânın önümüzdeki 10 yılda müzik yaratımının önemli bir bölümüne nüfuz edeceğini düşünüyor.
Kabul etmeye hazırız ama teslim olmaya henüz değil. Ayrıca korkutucu tarafını da kabul eden yüzde 64’lük dilim yapay zekânın müzik üretiminde yaratıcılığın kaybına neden olacağını düşünüyor.
Deezer’ın kendi rakamları daha ürkütücü. Platforma günlük yüklenen tüm şarkıların yüzde 34’ü artık tamamen yapay zekâ üretimi. Her gün 50 bin şarkı... Bu insan kapasitesinin çok ötesinde bir üretim hızı ve dijital platformların raflarını dolduran dev bir sentetik enflasyon demek. Bu yoğunluk, gerçek sanatçıların görünürlüğünü azaltmakla kalmıyor; platform ekonomisinin dengesini de bozuyor.
Nitekim yapay zekâ ile üretilen şarkıların yüzde 70’inin sahte dinlemelerle şişirildiği bilgisi, meselenin sadece estetik değil maddi bir tehdit olduğunu da gösteriyor.
YAPAY ZEKÂ ETİKETİ GEREKLİ!
Deezer’ın 2025 başından beri yapay zekâ şarkıları otomatik etiketlemesi ve algoritmik önerilerden çıkarması önemli bir adım. Çünkü teknolojinin kontrolsüz büyümesi, yaratıcı sektörlerde yalnızca estetik değil etik bir sorun da yaratıyor.
Araştırmada katılımcıların yüzde 73’ünün “
Bu ikinci gruba geçtiğimiz günlerde Feridun Düzağaç da kesin bir dille katıldı. Sanatçı, gençlere seslenen açıklamasında önce anlayışlı bir yerden yaklaşıyor ve “Hayatlarınız için teknolojiye dayalı yeni dünya enstrümanlarının önemini anlayabiliyorum ve yadsıyamam” diyor. Teknolojiye karşı değil; mesele teknolojinin nerede durduğu.
Ama ardından çizgiyi net çekiyor: “Lütfen yapay zekâ marifetiyle oluşturduğunuz ‘müzikal’ çalışmalarınız ile ilgili fikir ve iş birlikleri paylaşmayınız. Özellikle de lütfen şarkılarımı yapay zekâ ile, nasıl desem kirletmeyiniz ve hiçbir ‘remix’e konu etmeyiniz.”
Kelimeler seçili, ton sakin ama mesaj çok açık... “Sesimi, duygumu, şarkımı makineye emanet etmeyin” diyor. En önemlisi de eserlerini orijinal haliyle sevdiğini belirtiyor.
Bu çıkış son dönemde Türkiye’de yapay zekâ ile üretilen “taklit şarkıların” yarattığı tartışmaların üzerine geldi. Bir tarafta sanatçılar eserlerinin kontrolünü kaybetmekten korkarken, diğer tarafta genç üreticiler bu teknolojiyle bambaşka bir oyun alanı kuruyor.
Nitekim bunun en görünür örneklerinden biri Lvbel C5’in “Tak Tak Tak” şarkısı oldu. Digital Notalar kanalının “1960’s Motown Soul Version AI Cover” adıyla yeniden yorumladığı şarkı aslı kadar ilgi çekti. Parça hem TikTok’ta hem Spotify’da genç kitleyi yakaladı; yapay zekâyı mizah, estetikle harmanladı. Teknolojiye karşı bir rest değil, bilakis akıllıca bir sentezdi. Lvbel C5 yapay zekâyı pop kültürün parçası haline getirirken, Feridun Düzağaç için mesele çok daha kişisel. Duyguya, sesin tınısına, yılların emeğine dokunan bir sınır var orada...
Ve belki de bu tartışma önümüzdeki dönemin en sıcak gündemlerinden biri olacak. Sanatçı hakları, yapay zekâ üretimleri ve müziğin duygusu teknolojiyle nasıl bir denge kuracak? Düzağaç yazısını “Sizi seviyor ve anlayışınıza sığınıyorum” diyerek bitiriyor.
Aslında bu da bize şunu hatırlatıyor; bu mesele bir yasak değil, bir ricadır. Bir sınır talebidir. Bir sanatçının mahremiyet çizgisi. Ama bazı işler de çok güzel olmuyor mu?
Dikkat çekenler
Danimarka’nın müzik hakları örgütü Koda, ABD merkezli yapay zekâ müzik üreticisi Suno’yu mahkemeye verdi. Suçlama net: “Üyelerimizin eserlerini izinsiz aldınız, modelinizi bu şarkılarla eğittiniz, sonra da kamuya açık hale getirdiniz.” Koda’nın sunduğu örnekler arasında Aqua’dan MO’ye birçok sanatçıyla benzerlik gösteren yapay zekâ üretimleri var. Üstelik iddiaya göre iş yalnızca eğitim verisinden ibaret değil; Suno’nun YouTube’dan akış kayıtlarını izinsiz olarak indirdiği ve şarkı sözlerini de otomatik olarak topladığı öne sürülüyor. Kabaca müzikten ve şarkı sözlerinden aşırmalar söz konusu.
Bu ilk dava değil; GEMA, Sony, Universal ve Warner da Suno’yu çoktan mahkemeye verdi. Bağımsız müzisyenlerin şikayetleri ise ayrı bir dosya haline gelmiş durumda. Buna karşılık Bloomberg, Suno’nun yılda 100 milyon doları aşan gelir elde ettiğini yazdı. Yani başkalarının eserleriyle büyüyen bir ekonomik model var karşımızda.
Koda’nın raporu daha da çarpıcı. Yapay zekâ kaynaklı müzik üretimi 2025–2030 arasında Danimarka müzik ekonomisinde 6.9 milyar kron (yaklaşık 680 milyon dolar) kayba yol açabilir. Bu, sektörün yüzde 28’e kadar daralması demek. Deezer’ın verileri de tabloyu destekliyor. Platforma her gün yüklenen 30 bin yeni şarkı, yapay zekâ üretimi.
Bugün tartıştığımız soru, “Yapay zekâ müzik yapabilir mi?” değil. O sorunun cevabı çoktan evet. Asıl mesele şu, yapay zekâ müziği besliyor mu, yoksa kökünü mü kemiriyor? Şeffaflık, izin ve adil ödeme olmadan bu ilişki yaratıcılığı büyütmez; yalnızca görünmez bir kopyalama ekonomisi yaratır.
Suno davası sadece bir şirketi değil, yarının müzik düzenini ilgilendiriyor. Eğer teknoloji ile sektör arasındaki güç dengesi bugünden kurulmazsa, yarın yeni jenerasyonun dinlediği müziğin kim tarafından “üretilmiş” olduğunu bile bilemeyeceğiz.
Belki de asıl soruyu şimdi sormalıyız; bu şarkı gerçekten kimin?
Dikkat çekenler
◊
Araştırma 1000 kişinin katılımıyla 1 günlük müzik dinleme alışkanlıkları üzerinden gerçekleştirilmiş. Araştırmaya göre, 2025 itibarıyla 13 yaş üstü Amerikalı dinleyiciler müzik dinleme zamanlarının yüzde 66’sını ücretli platformlarda, yalnızca yüzde 34’ünü ücretsiz servislerde geçiriyor.
2015’te bu tablo tam tersiydi: Müziğe ayrılan sürenin yüzde 78’i ücretsiz platformlarda harcanıyordu. Yani bir kuşak içinde, “reklam dinleyerek müzik dinleme” alışkanlığı tarihe karıştı.
Peki ne değişti? Araştırmaya göre yanıt basit: Sabrımız kalmadı.
Dinleyici artık araya giren reklamı, algoritmanın zorla önüne sürdüğü çalma listesini ya da “skip hakkınız doldu” uyarısını istemiyor.
Bunun yerine, bir fincan kahve parasına sessiz, temiz ve kişisel bir müzik deneyimini tercih ediyor.
Üstelik bu sadece müzikle sınırlı değil. Streaming platformları artık “paket hizmet” sunuyor. Örneğin YouTube Premium aboneliği hem reklamsız video hem de müzik dinleme imkânı getiriyor. Dinleyici için bu bir taşla iki kuş demek.
Bir başka dikkat çekici nokta ise fiyat artışlarının bu davranışı değiştirmemesi.
Spotify, Apple Music, Amazon Music ve diğerleri, son yıllarda abonelik ücretlerini sık sık yükseltti. Ancak buna rağmen kullanıcı sayısı azalmadı.
Simge’nin “Anlatasım Var” albümü Türk pop müziğinin en önemli söz yazarı ve bestecilerini bir araya getiriyor. Listede kimler yok ki: Alper Narman, Ersay Üner, Genco Ecer, Goko, Mabel Matiz, Mert Çodur, Onur Özdemir, Selim Siyami Sümer, Sezen Aksu ve Yıldız Tilbe! Düzenlemelerde ise Aerro, Erhan Bayrak, Ersay Üner, Misha ve Ozan Bayraşa gibi usta isimler var. Bu kadro, “Anlatasım Var”ı sadece bir albüm değil, modern pop soundunu yeniden tanımlamaya aday, oya gibi işlenmiş bir bütün haline getiriyor.
Albümden “Mucize” ve “Taksi”yi daha önce dinlemiş olsak da baştan sona tekrar işittiğimizde mid-tempo bir pop albümüyle karşılaşıyorsunuz. Hemen detaylara geçelim.
Albümün açılış parçası “Sevilmeye Doy Diye”, Simge’nin uzun yol arkadaşı Onur Özdemir imzalı. “Esmer Yangın”, Yıldız Tilbe’nin klasikleşen romantik ve hüzünlü tavrının bir yansıması. Albümün en dikkat çeken sürprizlerinden biri Sezen Aksu imzalı “Bir Şeyin Olayım”. Sezen Aksu demişken, Aksu’nun son albümünde yer alan “Sen Ağla” şarkısının Simge versiyonu da albümde yer alıyor. Mabel Matiz, albüme iki şarkıyla katkı sunmuş. Hit potansiyeli yüksek olan “Taksi” ve Matiz’in lirik derinliğini yansıtan “Ayan Beyan”. Diğer güçlü kalemlerden ise “Malum” Ersay Üner’den, “Teni Tenime” Goko!’dan ve “Mutlu Bir Son” Mert Çodur’dan geliyor. Albümün son orijinal şarkısı ise Simge, Ozan Bayraşa ve Uğurhan Özay’ın ortak çalışması olan “Bir Durum Var”.
Simge’nin yorum yeteneği tartışılmaz. Ancak asıl heyecan verici olan, genç ve tecrübeli isimleri bir arada, bütünlüklü bir pop projesinde toplamış olması. Albümü kapattığımda zihnimde en çok kalanlar; “Esmer Yangın”, “Sevilmeye Doy Diye”, “Ayan Beyan” ve “Bir Şeyin Olayım” oldu.
Simge’yi yine uzun ve meşakkatli bir yol bekliyor. Çünkü “Anlatasım Var”, hemen zihninize yerleşen, tek dinlemede bağımlılık yapan hızlı pop şarkılarından oluşmuyor. Bu albüm, dinleyicisinden zaman ve emek istiyor. Dinlediğimizi anlamak için biraz zaman, anladıktan sonra kıymet bilmek için önümüzde aylar var. Simge, pop müzikte hızlı tüketimin karşısına, uzun soluklu bir ilişki vaat eden, olgun bir eserle çıkmış. Ve bu, takdire şayan bir duruş!
Dikkat çekenler
◊ Lidya Durmazgüler, Women of Rebetiko projesini hayata geçirdi. Durmazgüler’in vokaliyle hayat bulan repertuvarda, 1922 mübadelesinin şekillendirdiği kolektif hafızaya ve kıtalararası yolculuklara eşlik eden kadın Rebetiko sanatçılarının izleri sürülüyor. Şarkıcıyı, 19 Kasım’da Ankara Kulüp Müjgan’da ya da 19 Aralık’ta Kadıköy Yeldeğirmeni Sanat’ta yakalayabilirsiniz.
◊
Londra merkezli yayımlanan “From Generation to Attribution: Music AI Agent Architectures for the Post-Streaming Era (Üretimden Atfa: Streaming Sonrası Dönem İçin Müzik Yapay Zekâ Ajan Mimarileri) başlıklı makale, “Music AI Agent Framework” adını verdiği yeni bir sistem öneriyor. Amaç, telif, hak yönetimi ve gelir modellerini baştan yazmak.
Kısacası bu, “yapay zekâ şarkı yazıyor” dönemini değil, “adil bir yapay zekâ müzik ekonomisi”ni tarif eden bir vizyon.
Bugünkü streaming sistemlerinde sanatçıların kazancı çoğu zaman şeffaf değil. Paranın kimden kime gittiği belli değil, dinlenme sayıları var ama hak edişler muğlak. Bu yeni mimari, tam da bu sorunu çözmek için “blok bazlı izleme” adını verdiği bir model öneriyor.
Her müzik parçası, “Block” denilen küçük bileşenlere ayrılıyor.
Bir beat, bir vokal, bir bas yürüyüşü... Her biri sisteme kaydediliyor. Yapay zekâ bu bileşenleri kullandığında, sistem gerçek zamanlı olarak kimin katkı sunduğunu tespit ediyor. Böylece her nota, her fikir sahibine otomatik olarak geri dönüyor.
Bu sistem, sadece sanatçının emeğini korumakla kalmıyor, aynı zamanda mikro ödemelerle adil bir ekonomik model oluşturuyor.
Artık “şarkı bir kez çaldı” değil; “hangi parçası, kim tarafından, nasıl kullanıldı?” sorusuna yanıt verebilen bir sistemden söz ediyoruz.