Süheyla Buyrukçu

Süheyla Buyrukçu

[email protected]

İnce saçlara hacim kazandırma rehberi

17 Aralık 2025
İnce telli saçlara sahip olmak çoğu zaman kırılganlık, hacim eksikliği ve şekillendirirken sabır gerektiren bir yolculuk anlamına geliyor. Ancak doğru yöntemlerle bu saç tipine canlılık ve dolgunluk kazandırmak sandığınız kadar zor değildir.

Aslında işin sırrı, saçın yapısını anlayıp ona uygun bir bakım rutini oluşturmakta gizlidir. Çünkü ince teller, yoğun ürün kullanımını sevmezken, hafif formüller, besleyici yağlar ve düzenli kesimler adeta onlara can verir. Ayrıca düzenli bakım alışkanlıkları kazanmak da önemlidir. Zira hacimli bir görünüm için önce saçın nefes almasını sağlamak gerekir. Bu nedenle ağır kimyasallardan kaçınmak ve saç derisini temiz tutmak önemlidir. Unutmayın, ince telli saçların en iyi dostu hafifliktir. Saçın doğasına uygun davranmak, uzun vadede daha sağlıklı ve canlı bir görünüm getirir.

DOĞRU ÜRÜN SEÇİMİ İLE GELEN FERAHLIK

İnce telli saçlarda ürün seçimi neredeyse yarı başarı demektir. Çünkü ağır formüller saç tellerini aşağı çeker, hacmi tamamen söndürür. Bu noktada şampuan ve saç kremi ikilisi büyük rol oynar. “Volüm veren” ibaresi taşıyan ürünler genellikle daha hafif yapıdadır ve saçın kökten uca daha dik durmasına yardımcı olur. Saç kremini ise sadece uçlara uygulamak, yumuşaklık sağlarken hacim kaybını önler. Haftada bir yapılan arındırıcı bakım, saç derisini ferahlatır ve biriken ürün kalıntılarını temizleyerek saçın doğal formunu ortaya çıkarır. Spreyler, köpükler ve ısısız şekillendiriciler, ince saçın en büyük destekçileridir. Özellikle kök kaldırıcı spreyler, saç kurutma sırasında büyük fark yaratır. Aşırı yağlanan saç tiplerinde kuru şampuan, gün içinde hacmi yeniden canlandırmak için ideal bir çözümdür. Ürünleri seçerken içerik listesine göz atmak ise her zaman iyi bir alışkanlıktır. Silikon, ağır yağlar ve yoğun nemlendiriciler ince saçları daha cansız gösterebilir. Kısacası, saç ürünleriyle kurduğunuz ilişki biraz titizlik ister ama karşılığında sağlıklı bir hacim sunar.

HACMİN MİMARI: KUAFÖR VEYA BERBERİNİZ

İnce telli saçlarda hacmi artırmanın en etkili yollarından biri doğru kesimdir. Katlı kesimler, özellikle çene hizasından başlayan hareketlendirmeler, saçın daha dolgun görünmesine yardımcı olur. Çok uzun saçlarda ağırlık arttığı için hacim kaybı yaşanması kaçınılmazdır. Bu nedenle omuz hizası ya da biraz üstü ince telli saçlar için oldukça avantajlıdır. Küt kesimler de doğru teknikle yapıldığında şaşırtıcı derecede hacim sağlayabilir. Berberiniz ya da kuaförünüzle saçınızın yapısını açıkça paylaşmak, size en uygun stilin belirlenmesinde büyük fark yaratır. Saçınızı kuruturken başınızı öne eğmek ve köklere doğru fön uygulamak, hacim artırma konusunda eskimeyen bir yöntemdir. Dalga veya hafif bukle şeklindeki modeller, saçın daha dolgun görünmesini sağlar ve gün boyu dağılmadan kullanılabilir.

GÜNLÜK ALIŞKANLIKLAR DA ETKİLİ OLUYOR

Yazının Devamını Oku

Süet kıyafetlerle zahmetsiz şıklık

10 Aralık 2025
Moda dünyasında bazı kumaşlar vardır ki ne kadar sade görünürse görünsün, üzerinizde taşıdığınız anda karakter kazanır. İşte süet de tam olarak böyle bir dokudur.

Bu sezon sokak modasından lüks markalara kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkan süet, bizlere adeta nostaljik bir sıcaklığın yanı sıra modern ve güçlü bir duruş sunuyor. Yumuşak dokusu, mat görünümü ve doğal tonları sayesinde hem gündüz hem de gece kombinlerine uyum sağlayabilen bu özel kumaşın gücü, doğru parçalarla tamamlandığında ise çok daha görünür oluyor. Bu nedenle süet parçaların nasıl kombinlenmesi gerektiğini bilmek önemli. Ayrıca renk uyumundan katmanlı stil önerilerine, ceketlerden aksesuarlara kadar geniş bir dünyası olan süetin bizlere sunduğu olanaklar sandığınızdan çok daha fazla. Bu nedenle hadi gelin bugün sezona damga vuran süetin sunduğu en güzel kombin fikirlerine bir göz gezdirelim ve sezonun en sofistike görünümünü birlikte keşfedelim.

ZAMANSIZ ŞIKLIĞIN ANAHTAR PARÇASI

Süet denildiğinde akla gelen ilk parçalardan biri kuşkusuz süet ceketlerdir. Çünkü her sezon yeniden yorumlanarak moda sahnesindeki yerini korumayı başarır. Bu sezonun favorisi olan oversize süet ceketler de özellikle deri pantolonlarla bir araya geldiğinde oldukça modern ve güçlü bir kontrast yaratıyor. Spor-şık bir görünüm elde etmek isteyenler için skinny jean ve basic tişört kombinleri ideal bir başlangıç noktası olurken, feminen bir çizgi arayanlar, midi eteklerle harika bir uyum yakalayabilir. Süet ceketlerin en güzel yanı, ton oyunlarını ustalıkla kaldırmasıdır. Mesela toprak tonları, özellikle kızıl kahve kombine hem sıcaklık hem de derinlik katar. Süetin dokusunu daha belirgin kılmak içinse kombinlerde mat yüzeyli kumaşlar tercih edilmelidir. Özellikle kaşmir, yün karışımı trikolar ve örme dokular, süetin doğallığını ön plana çıkarır. Ayrıca gündüz kombinlerinde kendini daha çok gösteren süet ceketler, doğru aksesuarlarla tamamlandığında geceye taşınabilecek kadar şık bir potansiyele de sahip olabilirler.

SÜET ETEK VE PANTOLONLARLA MODERN FEMİNENLİK

Süet etekler ve pantolonlar, minimal stil anlayışının yükseldiği son yıllarda öne çıkan en güçlü alt giyim seçeneklerinden biri hâline geldi. Bu parçaların tercih edilme nedeni, sade bir çizgiyi korurken aynı zamanda çarpıcı bir görünüm sunabilmesidir. Özellikle düğmeli süet etekler, 70’ler esintisini modern bir yorumla buluştururken; kalın çoraplar ve dizüstü çizmelerle kullanıldığında retro bir zarafet ortaya çıkarır. Midi boy süet etekler ise iş hayatında profesyonel bir duruş sergilemek isteyenler için ideal bir seçenek olup, boğazlı trikolar ve topuklu botlarla birlikte oldukça dengeli bir şıklık yaratır. Süet pantolonlarda dar kesimler, sade bir kazakla dahi sofistike bir görünüm oluştururken; bol paça modeller kısa blazer ceketlerle tamamlandığında maskülen çizgiyi zarif bir şekilde yumuşatır. Tüm bu seçeneklerin ortak özelliği, süetin vücut hatlarını belirginleştirmeden feminen bir ifade sunabilmesidir.

SÜET AYAKKABI VE ÇANTALAR

Yazının Devamını Oku

Tırnaklardaki sessiz tehdit

3 Aralık 2025
Son yıllarda jel oje ve protez tırnak uygulamaları, hem estetik görünümü hem de uzun süre kalıcılığı sayesinde güzellik rutinlerinin vazgeçilmez bir parçası oldu.

Salon randevularından günlük bakım alışkanlıklarına kadar geniş bir alanda tercih edilen bu ürünlere yönelik önemli bir gelişme ise 1 Eylül 2025 tarihinde Avrupa Birliği’nden (AB) geldi. AB’nin yürürlüğe koyduğu yeni karar, bu popüler uygulamalarda sıklıkla kullanılan TPO (trimetilbenzoil difenilfosfin oksit) maddesini yasakladı. Değişikliğin nedeni ise bilimsel çalışmaların TPO’nun kanserojen, mutajenik veya üreme sağlığı açısından risk taşıyabileceğini ortaya koyması. Yani konu yalnızca bir kozmetik ürünün içeriğinden ibaret değil; aynı zamanda sağlığımızı doğrudan ilgilendiren bir güvenlik değerlendirmesi. Her ne kadar benzer bir düzenleme ülkemizde henüz resmileşmemiş olsa da küresel güzellik trendlerinin hızla yayıldığını düşününce bu tür adımların yakın gelecekte gündeme gelmesi oldukça olası. Bu nedenle hem kullanıcıların hem de sektör profesyonellerinin konuyu yakından takip etmesi büyük önem taşıyor. Çünkü mevzuat değişiklikleri ancak günlük uygulamalara yansıdığında gerçek değerini buluyor.

TPO NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ BİR BAŞLIK OLDU

Jel oje uygulamalarının bu kadar popüler olmasının ardında parlak görünüm, uzun süre kalıcılık ve bakım kolaylığı gibi cazip nedenler yatıyor. Ancak bu kusursuz görüntünün sağlanabilmesi için kullanılan formüller, belirli fotobaşlatıcı maddelere ihtiyaç duyuyor ve TPO da bunlardan biri. UV veya LED ışığı altında hızla sertleşen jel yapının oluşmasını sağlayan bu madde, üreticiler için yıllardır standart bir bileşen konumundaydı. Fakat bilimsel bulgular, TPO’nun vücutta birikme potansiyeli ve uzun vadeli etkileri konusunda endişeleri artırdı. Özellikle cilt teması, solunum yoluyla maruziyet ya da tırnak çevresindeki hassas bölgeler aracılığıyla etkileşim ihtimali değerlendirildiğinde riskler daha görünür hale geliyor. Bu nedenle AB’nin yasağı yalnızca bir kimyasalı hedef almıyor; güzellik ürünlerinin güvenlik çıtasını yükseltmeyi de amaçlıyor.

TIRNAK SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLER GÖZ ARDI EDİLMEMELİ

Kalıcı oje ve jel protez uygulamalarının zararsız olduğu düşünülse de tırnak anatomisi bu süreçten ciddi biçimde etkilenebiliyor. Jel ürünlerin yapışmasını sağlamak için yapılan törpüleme işlemi tırnak plağını inceltebiliyor. Üstüne uygulanan kimyasallar ve sertleştirme aşamasındaki ısı artışı, tırnak yapısında kuruluk, hassasiyet ve kırılganlık yaratabiliyor. Yanlış uygulanmış veya uzun süre çıkarılmamış bir jel oje, tırnak yüzeyinde beyaz lekeler, soyulmalar ve zayıflama gibi sonuçlara yol açabiliyor. Ayrıca tırnak çevresinin sürekli kapalı kalması enfeksiyon riskini artırıyor. Yani hava almayan bir yüzey, mantar ve bakteri için ideal bir ortam oluşturabiliyor. Bu nedenle kullanılan ürünlerin içeriği kadar uygulama tekniği ve hijyen standartları da en az kimyasallar kadar belirleyici oluyor.

PROFESYONELLER VE KULLANICILAR İÇİN YENİ DÖNEM

Yeni düzenlemeler, yalnızca kimya laboratuvarlarının değil, güzellik salonlarının da önceliklerini değiştirmeye başladı. Profesyoneller artık TPO içermeyen alternatif ürünleri araştırıyor ve markalar da bu yeni gelişme ile birlikte formüllerini güncelleme yarışına girdi. Kullanıcılar ise randevu almadan önce uygulamada kullanılan ürünlerin içeriğini sorgulamanın önemini daha iyi kavrıyor. Sektörün bu dönüşümü, güvenli ürün bilincinin artması açısından uzun vadede oldukça olumlu. Öte yandan zararsız olduğu iddia edilen her yeni ürünün de mutlaka dikkatle incelenmesi gerekiyor. Çünkü bir bileşenin yasaklanması, diğerlerinin tamamen risksiz olduğu anlamına gelmiyor. Eğitimli uzmanlarla çalışmak, steril ortamı olan salonları tercih etmek ve ürün içeriklerini takip etmek artık bir tercih değil, sağlıklı bir alışkanlık olmalı. Bu bilinç, ayrıca güzellik sektörünün daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşmasının da anahtarı.

SAĞLIKLI TERCİHLER İÇİN ATILACAK ADIMLAR

Yazının Devamını Oku

Retinol gerçekten işe yarıyor mu

26 Kasım 2025
Retinol, son yıllarda adeta cilt bakım dünyasının yıldız oyuncusu haline geldi. Sosyal medyada dolaşan parlak tenli paylaşımların çoğunun arkasında bu küçük ama etkili molekülün olduğu söyleniyor.

Ayrıca güzellik ürünü rafları retinol içeren serumlarla dolup taşarken, kullanıcı yorumları da bir o kadar cesaret verici. Hâl böyle olunca, retinol ismini duymayan neredeyse kalmadı. Peki bu hızlı yükseliş bir tesadüf mü, yoksa bilimsel bir temele mi dayanıyor? Elbette cilt bakım rutinlerinde “olmazsa olmaz” mertebesine yükselmesinin ardında güçlü gerekçeler bulunuyor. Ancak popülarite her zaman soru işaretlerini de beraberinde getirir. O nedenle hadi gelin bugün hep birlikte retinol bileşenini mercek altına alalım ve gerçekten faydalı mı yoksa abartılan bir güzellik miti mi olduğunu birlikte değerlendirelim.

RETİNOL NEDİR?

Retinol, A vitamininin türevlerinden biri olan ve cilt hücrelerinin yenilenmesini hızlandıran güçlü bir aktiftir. Dermatoloji dünyasında yıllardır kullanılan bu bileşen, aslında yeni keşfedilmedi. Ancak günümüzde geniş kitlelerin erişimine açılmasıyla birlikte daha çok konuşulur hâle geldi. Retinolü bu kadar öne çıkaran özelliği ise ciltteki yapısal sorunlara doğrudan temas edebilmesi. Yani hücre döngüsünü hızlandırarak daha canlı, daha pürüzsüz bir görünüm kazanılmasına yardımcı olur. Yaşlanma belirtileriyle mücadelede etkili olduğu ise son yıllarda yapılan araştırmalarla desteklenmiştir. Aynı zamanda akne eğilimli ciltlerde tıkanmış gözenekleri açmaya yardımcı olduğuna dair bulgular da vardır. Tüm bu bilgiler de retinole hem profesyonel hem de amatör cilt bakım dünyasında saygın bir yer kazandırmıştır. Ancak güçlü etkiler, beraberinde dikkatli olmayı da gerektirir. Çünkü retinol nazik bir bileşen değildir. Kullanıma hızlı başlamak veya yüksek konsantrasyon tercih etmek bazı cilt sorunlarına yol açabilir. Bu nedenle retinolün mantığını anlamak, yararlarını görmek kadar önemlidir.

CİLDE FAYDALARI GERÇEK Mİ?

Retinolün kırışıklıkların görünümünü azaltma konusundaki etkisi dermatologlar tarafından sık sık vurgulanır. Cildin daha pürüzsüz görünmesini sağlayan mekanizma, hücre yenilenmesini hızlandırmasıyla ilişkilidir. Ölü deri hücrelerinden kurtulmak, daha taze bir cilt yüzeyinin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Lekelenme eğilimi olan ciltlerde ise ton eşitsizliklerini gidermede yardımcı olduğu bilinir. Bu etkiler bir araya geldiğinde retinol, cildi daha genç ve dinamik gösteren önemli bir aktör haline gelir. Yaşlanma karşıtı ürünlerde neredeyse standart hale gelmesinin nedeni budur. Ayrıca yağlı ve akneye meyilli ciltlere de destek olur; gözenek içindeki kalıntıları çözerek temizlemeye katkı sağlar. Bu da sivilce oluşumunun daha kontrollü hale gelmesini destekler. Tüm bu etkiler elbette bir gecede ortaya çıkmaz. Retinol, sabır isteyen ama karşılığını veren bir bileşendir. Genellikle birkaç hafta ya da ay içinde gözle görülür farklar oluşmaya başlar. Bu süreçte düzenli kullanım en önemli anahtardır. Doğru beklentilerle yaklaşmak, retinolün gerçek faydalarını değerlendirmeyi kolaylaştırır. Sonuçta mucize vadetmese de gerçek, somut etkiler sunan ender bileşenlerden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir.

KULLANIRKEN NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR?

Yazının Devamını Oku

Beyazın en şık haliyle tanışın

19 Kasım 2025
Kış ayları denince aklımıza genellikle koyu tonlar gelir. Siyahın asaleti, grinin soğuk dinginliği, kahverenginin sıcak dokusu... Ancak tüm bu karanlık renklerin arasında beyaz, adeta bir ışık gibi parlar.

Soğuk günlerin ortasında tazelik ve ferahlık hissi uyandırır. Ayrıca sadelikten gelen güç ile hem şık hem de göz alıcıdır. Kısacası beyaz, kış gardırobunun sessiz ama en güçlü parçasıdır ve her dönemde kendine özgü bir zarafetle yeniden sahneye çıkar. Doğru kullanıldığında ise şehir hayatının dinamizminden özel davetlere kadar her ortamda kendine güvenen bir duruş sergiler. Ancak beyazı giymek bir cesaret işidir. Çünkü tek renk üzerinden stil yaratmak, detaylara hâkim olmayı gerektirir. Bu nedenle bugünkü yazımda beyaz rengi sevenler için kombin önerileri paylaşacağım. İşte size beyazın saf gücünü doğru yansıtmanın beş sırrı...

FARKLI DOKULARLA ZARİF DENGEYİ YAKALAYIN

Beyaz kombinde dikkat çekmenin ilk kuralı, aynı renk içinde farklı dokular yaratmaktır. Çünkü beyaz tek başına düz bir yüzey gibi durabilir. Onu ilgi çekici hale getiren şey ise yüzeyin derinliğidir. Örneğin kalın örgü bir yün kazakla parlak dokulu bir deri pantolonu birleştirdiğinizde, beyaz aniden daha fazla dikkat çeken bir hale gelir. İpek bir gömleğin altına kapitone etek giymek de sade görünümü bir anda zamansız bir şıklığa dönüştürür. Çünkü dokular arasındaki geçiş, hem katman hissi yaratır hem de ışığı farklı yansıtacağı için fotoğraflarda bile harika görünür. Özellikle bu sezonun favorileri arasında yer alan saten, triko ve vinil dokuları harmanlayarak oluşturacağınız kombinler ile beyazın sade güzelliğini öne çıkarabilirsiniz.

KIRIK BEYAZIN SOFİSTİKE HAVASI

Moda otoriteleri uzun süredir saf beyaz yerine kırık beyaz tonlarını öne çıkarıyor. Bunun en önemli nedeni de saf beyazın daha keskin bir görünüm sunmasına karşın kırık beyaz ve ekru tonlarının kombine doğal bir sıcaklık kazandırmasıdır. Özellikle katmanlı kombinlerde bu ton farkları mükemmel bir geçiş sağlar. Mesela krem tonlu bir paltoyu ekru kazakla ve altına da süt beyaz bir pantolonla tamamlayabilirsiniz. Bu sayede kombin hem yumuşak bir görünüm kazanır hem de göz yormaz. Ancak renk tonlarını seçerken cilt alt tonunuza da dikkat edin. Sıcak alt tonlu biriyseniz bej beyazı, soğuk alt tonluysanız buz beyazını tercih etmeniz gerekir. Bu küçük detaylar, beyazın kesinlikle üzerinizde parlamasını sağlar.

METALİK DOKUNUŞLARLA IŞILTI KATIN

Yazının Devamını Oku

Sessiz lüksün zarif yükselişi

12 Kasım 2025
Yeni trendler, sezona güçlü bir ivmeyle giriş yaptı. Moda haftalarının ardından sokak stillerine uzanan bu yeni dönem, abartılı şıklığın yerini zarif sadeliğe bıraktığı bir dönüşümü işaret ediyor.

Tasarımcılar artık dikkat çekmek için yüksek sesle konuşmak yerine, detayların gücüne güveniyor. Dantelin ince katmanları, sade kombinlere sofistike bir derinlik kazandırırken, ince atkılar minimalizmin en zarif temsilcisi haline geliyor. Siyah-beyaz loafer’lar ise monokrom şıklığı, modern bir çizgide yeniden yorumluyor, 2000’lerin ikonik askeri ceketleri de geçmişin enerjisini bugünün şehirli tavrıyla buluşturuyor. Tüm bu parçalar, bir araya geldiğinde karşımıza çıkan tablo oldukça net. Bu sezon moda, yine “sessiz lüks” anlayışıyla tanımlanıyor. Yani gösterişten uzak, rafine ve bilinçli bir zarafetin hakim olduğu stiller, fazlalıklarla değil, ölçülü bir öz güven ile kendini ifade ediyor.

İNCE ATKILARIN ZARAFETİ

Yeni sezonla birlikte moda dünyasında gösterişin yerini zarafetin aldığı, daha sade ama bir o kadar da etkileyici bir döneme adım atıyoruz. Bu dönüşümün en zarif temsilcilerinden biri ise hiç kuşkusuz modanın yeni gözdesi olan ince atkılar. Çünkü artık aksesuarlar, yalnızca bir tamamlayıcı değil, tarzın ruhunu, kimliğini ve duruşunu yansıtan incelikli detaylara dönüşüyor. Uzun, narin ve zarif formlarıyla öne çıkan bu atkılar, minimalizmin modern bir yorumunu sunarken kıyafetin çizgisine karakter ve derinlik kazandırıyor. İster klasik bir trençkotla ister modern bir deri ceketle kullanılsın, ince atkılar her kombine doğal bir şıklık katıyor ve duruşu zahmetsizce yükseltiyor. Sokak modasından defilelere kadar uzanan bu yeni estetik anlayış, “fazla” olandan uzaklaşıp “özenli” olanı ön plana çıkarıyor. Kısacası, bu sezon moda yüksek sesle değil, sade, dengeli ve kendinden emin bir zarafetle konuşuyor. Çünkü artık incelik, hem gücün hem de zamansız bir stil anlayışının en etkileyici ifadesi haline geliyor.

DANTEL DETAYLARIN DÖNÜŞÜ

Dantel, bir zamanlar yalnızca özel günlerin, davetlerin, belki de vintage dolapların gizli kahramanıydı. Ancak şimdi o, gündelik stilin en sofistike tamamlayıcısı olarak yeniden doğuyor. Dantel katmanlar, tıpkı bir hikâyenin alt metinleri gibi giyime derinlik kazandırıyor. Basit bir tişörtün altından görünen ince dantel uçları ya da blazer altına giyilmiş transparan dantel bluzlar... Hepsi bir araya geldiğinde modern, hatta biraz da asi bir feminenlik yaratıyor. Çünkü dantelin romantik havası, denimle veya deriyle bir araya geldiğinde kontrast bir dinamizm oluşturuyor. Yani artık dantel, yalnızca zarif görünmek isteyenlerin değil, kendi tarzını yeniden tanımlamak isteyenlerin de seçimi.

SİYAH-BEYAZ LOAFER’LAR SAHADA

Yazının Devamını Oku

Cilt bariyeriniz ne kadar güçlü

5 Kasım 2025
Cilt, yalnızca vücudun en büyük organı değil aynı zamanda çevresel etkenlere karşı ilk savunma hattıdır. Bu savunmanın merkezinde yer alan cilt bariyeri, cildin nem dengesini korurken mikroorganizmalar, toksinler ve hava kirliliği gibi dış etkenlere karşı koruma sağlar.

Bir başka deyişle, cildinizin görünmeyen ama en önemli koruyucusudur. Ne var ki, günlük yaşamda farkında olmadan edindiğimiz bazı alışkanlıklar bu hassas yapının dengesini olumsuz etkileyebilmektedir. Sert içerikli temizleyicilerin kullanımı, sık yapılan peeling uygulamaları, uyumsuz ürün kombinasyonları, hava kirliliği ve stres gibi faktörler, zamanla cilt bariyerinin zayıflamasına neden olur. Bu durum; kuruluk, kızarıklık, tahriş, akne oluşumu ve erken yaşlanma belirtileri gibi çeşitli cilt problemlerine zemin hazırlar. Dolayısıyla, cilt bariyerini korumaya yönelik bilinçli bir bakım rutini oluşturmak, cilt sağlığının sürekliliği açısından büyük önem taşır. Peki, cilt bariyerini güçlendirmek ve korumak için neler yapılmalıdır? İşte, sağlıklı ve dengeli bir cilt yapısını desteklemenin temel adımları...

CİLT BARİYERİ TAM OLARAK NEDİR?

Cilt bariyerini, vücudunuzu koruyan görünmez bir kalkan gibi düşünebilirsiniz. Bu kalkan, su kaybını önlerken dış etkenlere karşı da savunma sağlar. Tıpkı sağlam bir tuğla duvar gibi. Hücreler tuğlaları oluşturur, seramid, kolesterol ve yağ asitleri ise bu tuğlaları birbirine bağlayan harçtır. Eğer bu yapı bozulursa, nem hızla azalır, dışarıdan zararlı maddeler içeri girer ve cilt hassaslaşır. Cilt bariyerinizin bozulduğunu da size verdiği küçük uyarılardan anlayabilirsiniz. Mesela cildinizde gerginlik, pul pul dökülme, kızarıklık, kaşıntı ya da beklenmedik sivilce oluşumları varsa, bariyeriniz “ben yorgunum” diyor olabilir. Üstelik bu durum sadece kuru ciltlerde değil, yağlı ya da karma ciltlerde de sıkça görülür. Çünkü yanlış ürünler kullanmak, aşırı temizlemek veya fazla asitli bakım yapmak, her cilt tipinde aynı hasarı yaratabilir.

FARKINDA OLMADAN BARİYERİMİZE NASIL ZARAR VERİYORUZ?

Ne yazık ki çoğu zaman iyi niyetle yaptığımız şeyler, cildimize zarar veriyor. Örneğin, “derin temizlik” uğruna günde iki kez köpüren jel kullanmak, aslında ciltteki doğal yağ dengesini bozuyor. Ya da “ışıltılı bir cilt” hayaliyle haftada birkaç kez asitli tonikler ve peelingler uygulamak... Bu tür işlemler, kısa vadede pürüzsüzlük verse de uzun vadede bariyeri inceltiyor. Bir diğer tehlike de “trend” ürünleri kullanmak. Sosyal medyada birçok fenomen her gün yüzlerce ürünün reklamını yapıyor. Ancak unutmayın influencer’ların önerdiği her ürün sizin cildinize uygun olmayabilir ve cilt bariyerinizin zarar görmesine yol açabilir. Cilt bariyeri bozulduğunda ise en iyi formülleri içeren ürün kullansanız bile hiçbir fayda sağlayamazsınız. Çünkü cildiniz, artık o ürünleri tolere edemeyecek kadar zarar görmüştür. Bu nedenle önemli olan, “çok ürün” değil, “doğru ürün” kullanmaktır. Hatta bazen yapmanız gereken tek şey, cildi dinlendirmek ve minimalist bir rutine dönmektir.

Yazının Devamını Oku

Süetin büyülü dönüşü

29 Ekim 2025
Geçen sezonun yıldızı olan süet, 2025’te de modanın nabzını tutmaya devam ediyor. Ceketlerden eteklere, pantolonlardan aksesuarlara kadar her parçada kendine yer bulan bu zarif kumaş, stil sahibi isimlerin gardıroplarında baş köşeye yerleşmiş durumda.

Ancak bu kez süet, yalnızca bir trend olmanın ötesine geçerek, lüksün daha incelikli ve sessiz bir dille ifade edilmiş hali olarak hayatımıza geri döndü. Defileleri izlediğimizde görüyoruz ki, dünyaca ünlü markaların bu özel kumaş için hazırladığı tasarımlar gerçekten bir harika. Geniş formda tasarlanan süet çantalar, akışkan siluetli paltolar ve özenle işlenmiş ceketler, süeti hem sofistike bir stil sembolü hem de günlük kombinlerde rahatlıkla kullanılabilecek modern bir parça hâline getiriyor. Bu sezon süet, şıklığı ve konforu bir arada sunarak gardıropların vazgeçilmez yıldızlarından biri olmaya aday.

SÜET ARTIK GÜÇ VE STATÜ SİMGESİ

Bir zamanlar sadece bohem tarzla özdeşleşen ve özgürlük arayışındaki çiçek çocukların favorisi olan süet, ünlü moda markalarının elinin değmesiyle birlikte bambaşka kavramların simgesine dönüştü. Mesela deri işçiliğiyle ünlü olan Hermès, süetin dönüşümünü en güçlü biçimde yansıtan markalardan biri oldu. Öyle ki marka, geniş formda tasarlanan süet carry-all çantalar, uzun siluetli paltolar ve koyu kahve tonlarında ceketlerle süeti bir statü göstergesi haline getirdi. Markanın tasarımcıları sonbahar ve kış sezonu için parlak yüzeyli derilerden uzaklaşarak, mat süetin sakin, rafine ve seçkin dokusuna odaklandı. Böylece markanın geleneksel lüks anlayışı, daha dingin ama çok daha prestijli bir estetikle yeniden tanımlandı. Prada ise süetin bohem köklerine modern bir dokunuş kattı. Süeti şehir kadınının gündelik hayatına taşıyan Prada, minimal blazer’lardan akışkan trençkotlara, diz hizasındaki botlardan el çantalarına uzanan geniş koleksiyonuyla, zarafeti konforla buluşturdu.

RENKLERLE DANS EDEN SÜET

2025 sonbahar paleti, doğadan aldığı ilhamla toprak tonlarının zarafetini öne çıkarıyor. Ancak bu kez işin içinde süetin kadifemsi büyüsü var. Karamel, tarçın, kum beji ve sıcak kahve tonları sezonun en gözde renkleri arasında. Bu tonlar, süetin mat yüzeyiyle birleştiğinde ışığı mükemmel bir şekilde yansıtıyor. Ayrıca moda tutkunları, klasik renklerin dışına çıkıp bordo, lacivert, hardal ve pas turuncusu gibi alternatiflerle de tarzlarını kişiselleştiriyor. Renk kombinasyonları o kadar zengin ki, bir süet pantolonla bile tüm görünümünüzü yeniden tanımlayabiliyorsunuz. Özellikle pastel tonlu süet ceketler, gri ve ekru kazaklarla eşleştirildiğinde sonbaharın dingin ama etkileyici ruhunu yansıtıyor. Kısacası, bu sezon sıcak dokular, derin renklerle buluşuyor diyebiliriz.

STİL KODLARI YENİDEN YAZILIYOR

Yazının Devamını Oku